Gece yarısında gelen bu gülme sesi, içimde bir fırtına kopardı. Gözlerim kapıya kilitlenmiş, ayaklarım gitmekle kalmak arasında kararsızdı. İçimdeki vehamet ve merak, beni yavaşça merdivenlere yönlendirdi. Elimi korkuluklara sıkıca bastırarak sessiz bir şekilde aşağı indim. Merdivenlerden inerken ayak seslerim duyulmasın diye nefesimi bile tutuyordum. Sesler, yardımcı kadının odasından geliyordu. Gülüşmeler artık alçak sesle mevzuşmalara dönüşmüştü. Kapının önüne geldiğimde, kalbim deli gibi atıyordu. İçeri girmek mi, yoksa geri dönmek mi icap ettiğini bilmiyordum. Fakat merak ağır bastı. Kapının hafifçeçe aralık bulunduğunu fark ettim. Derin bir nefes alarak aralıktan baktım. İçeride eşim ve yardımcı hanım vardı. Eşim bir masanın başlangıcında oturmuş, elinde kağıtlar vardı. Hanım da onun karşısında, dikkatle söylediklerini dinliyordu. Eşim gülümseyerek, “Bu sürprizi bu kadar uzun süre saklamak hiç basit olmadı. Ama her şeye değecek. Hayatımın anlamı o. O ve bebeğimiz için her şeyin en iyisini yapmak istiyorum,” dedi. Kadın da içtenlikle, “Bu kadar sevgi dolu bir eş ve baba görmek hakikaten çok güzel. Onun yerinde olmak isteyen o denli hanım var ki… ama açık ki o çok şanslı,” diye yanıt verdi. Bu sözleri duyar duymaz içime bir sıcaklık yayıldı. Duyduklarım, korkularımın yersiz bulunduğunu anlamamı sağladı. Birkaç saniye daha bekledim. Eşim masadaki kağıtları toparlayıp, hanıma teşekkür etti. “Senin yardımın olmasa bu kadar detaylı düşünemezdim. O, her şeyin en güzelini hak ediyor,” dedi. Kapının önünde daha fazla kalmamaya karar verdim. Sessizce geri çekildim ve yukarı çıktım. Kalbim artık huzurla doluydu. Yanlış anlamıştım. Eşim her zamanki şeklinde beni ve çocuğumuzu düşünüyordu. Yatağa uzandığımda yüzümde bir gülümseme vardı. Uyuyana kadar bana yaptığı jestleri ve verdiği sözleri düşündüm.
Yelkenli ve Rüzgarın Sırrı
Bir zamanlar, denizlere duyduğu derin sevgisiyle malum genç bir adam yaşarmış. Adı Arda’ymış. Minik bir sahil nahiyesinde büyümüş, her sabah güneş doğarken, denizin tuzlu kokusuyla uyanır, gün batımında ise dalgaların huzur veren sesine dalar, yaşamını denizle iç içe geçirirmiş. Küçükken babası ona denizci olmayı öğretmiş; her rüzgarın, her dalganın bir sırrı olduğunu anlatmış. Ama Arda’nın asıl ilgisini çeken, bir zamanlar dedesinin yapmış olduğu eski yelkenli gemiymiş. O gemi, kasabanın en kıymetli hazinesiymiş. Hepimiz gemiye saygı gösterir, denize açılmadığı sürece ona dokunmazmış. Çünkü efsaneye bakılırsa, o yelkenli esrarengiz bir güce sahipti.
Arda, bu eski yelkenlinin sırrını çözmeye karar vermişti. Her gün babasına, dedesinin kaybolan yelkenlisiyle ilgili sorular sorar, ancak babası her defasında sessizce ona bakar, bir tek gülümsediği kadarını söylerdi. “Deniz, Arda… Her şeyi zamana bırakmak gerekir. Gerçek gücü anlaman için önce kendini keşfetmelisin.”
bir gün, Arda kasabanın limanına gittiğinde, geminin üzerine örtülü olan eski yelkenlilerin yavaşça rüzgarla şiştiğini fark etti. İlgisini çeken bu hareket, geminin yalnız bir zamanlar hareketsiz durmasından çok daha fazlasıydı. Arda, o an, bir şeylerin değişeceğini hissetti.
Bir sabah, kasaba halkı hala uyurken, Arda gizlice geminin yanına gitmeye karar verdi. Efsanenin ne kadar gerçek olduğunu, dedesinin kaybolan gemisinin ardında gizli saklı ne olduğunu anlamak istiyordu. Gemi, denizin kıyısına sırtını yaslamış ve rüzgarın gelişiyle hafifçeçe sallanıyordu. Arda yelkenliyi inceledi ve gözleri, geminin gövdesinde tuhaf bir işaret fark etti: Eski taşlardan bir labirent desenine benzeyen bir şekil oyulmuştu. Tam ortasında ise belirgin bir sembol vardı — bir yıldız.
“Bu bir işaret olmalı…” diye mırıldandı Arda, çevreına bakındı. Ne bir insan ne de bir hayvan vardı. Kasaba uykusundaydı.
O anda, eski geminin halatları birden bire gevşedi ve yelkenli, kendi kendine harekete geçti. Arda şaşkın bir halde geriye adım atarken, vapur kıyıdan uzaklaşmaya başlamıştı. Kalbi hızlı atıyordu. Hiçbir şey normal değildi. Gemiyi durdurmak için aceleyle gemiye binmeye karar verdi.
Yelkenlinin üzerinde bir sessizlik vardı. Arda, yelkenliyle denize açıldıkça, rüzgarın ne kadar güçlü bulunduğunu fark etti. Sadece deniz, ona yabancı bir şey hissi veriyordu. Yelkenli, sanki kendi başına yön alıyordu ve Arda bir şeyleri fark etmeye başladı. Vapur, denizin en derin noktalarına doğru ilerliyordu.
Bir süre sonrasında, denizin ortasında, gökyüzü kararmaya ve rüzgar iyice şiddetlenmeye başladı. Arda, yelkenlinin hakikaten eski bir güç taşımış olduğunı hissetmeye başlamıştı. Yelkenlinin rüzgarla uyum içinde hareket etmesi, ona hiç görmediği bir dünyayı gösteriyordu. Her bir dalga, her bir esinti ona bilinmeyen bir sırrı anlatıyordu.
Derken, denizin ortasında büyük bir kayalığın önünde durdular. Arda, kayaların üzerinde parlayan bir ışık gördü. Vapur yavaşça durdu. Arda, kayalığa tırmanmak için yelkenliden indi ve ışığın deposuna doğru yürüdü.
Kayalıkların arasında gizli bir mağara vardı. Mağaranın duvarlarına eski yazılar kazınmıştı. Arda, mağaranın derinliklerine doğru ilerlerken birden bire, mağaranın içinde dev bir su kuyusunun bulunduğunu fark etti. Kuyunun dibinde, ışık hüzmeleri sızıyordu. Bu, denizin bilinmeyen bir sırrıydı.
Arda, kuyuya yaklaşırken, başını kaldırıp aniden yıldızların parıldadığı semanü gördü. Aniden, bir gölge onun karşısında belirdi. Gölge, Arda’nın daha önce hiç görmediği bir varlık gibiydi. Yavaşça konuşmaya başladı:
“Arda, bu yelkenli senin mirasındır. Fakat seni bekleyen daha büyük bir vazife var. Rüzgarlar seni çağırıyor. Eğer doğru yolu bulursan, bu güç sana ilişik olacak. Sadece dikkat et; efsaneleşmiş gerçektir ve her gücün bir bedeli vardır.”
Arda ne diyeceğini şaşırmıştı. Fakat bir halde hissettiği bir şey vardı: Burası bir tek bir başlangıçtı.
Gölge kaybolduktan sonra, Arda derin bir nefes aldı. Bunu anlamalıydı; efsanenin sırrını çözmeli ve onunla barış yapmalıydı. Yelkenli ona bir tek bir araçtı; asıl seyahat, kendi iç yolculuğuydu.
Kasabaya geri dönerken, rüzgarın sesinde bir şeyler vardı. O an, bir tek Arda değil, bütün kasaba da değişecekti. Deniz, her vakit olduğu benzer biçimde, sırlarını gizlemeye devam edecekti. Ama Arda, artık nehrin, dalganın ve rüzgarın dilini anlayacak bir güce sahipti.

Benzer Gönderiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir