Genç hemşire Anna Munro, derin bir komada olan Grant Carter’a aylar boyunca özenle baktı. Günde kaç kez olsa onun duşunu yaptığını, hayati belirtilerini kontrol ettiğini ve ona hikâyelerini anlattığını hatırlıyordu—hep gözlerini açıp duymasını umut ederek, sessizlikte yalnız da olsa yanında oluyordu Ama bir akşam her şey değişti. Anna, battaniyeyi kaldırdığında nefesi kesildi. Grant’in eli—bazen hafifçe seğirir gibi oluyor, kalp monitörü onun sesiyle ritim tutuyor gibiydi—bu kez kendiliğinden hareket etti ve göz kapakları yavaşça aralandı. Gözleri maviydi, şaşkın ama gerçekti:
