Kayınvalidem aniden, “Bu bebek gerçek ailemizden değil,” diye bağırdı.

Dünya sessizleşti. Serum pompasının neşeli bip sesi, uzaktan gelen yeni doğmuş bir bebeğin ağlaması, odadaki hava bile donmuş gibiydi. Kollarım içgüdüsel olarak kızım Luna’nın etrafına daha sıkı sarıldı, göğsümde minik, sıcak bir mucize. Caleb’in bana döndüğünü gördüm; yüzü yavaş yavaş aydınlanan bir şaşkınlık tablosu gibiydi, sanki başka birinin hayatında yeni uyanmış gibiydi.
Ama ben sadece gülümsedim. Yeni anne olmuş birinin yorgun, mutlu gülümsemesi değildi bu. Yıllarca süren sessiz akşam yemeklerinde ve pasif-agresif sözlerle şekillenmiş bir gülümsemeydi. ” Seni görüyorum. Ne yaptığını tam olarak görüyorum ve oyun bitti” diyen türden bir gülümsemeydi.
Çünkü bilmediği şey, o odadaki hiç kimsenin bilmediği şey, gerçeği çoktan harekete geçirdiğimdi. Ve bu, onun duymaya hiçbir şekilde hazır olmadığı bir gerçekti.
Kapı tık diye açıldı. Elinde bir dosya tutan bir doktor içeri girdi. “Aslında,” dedi gergin tabloyu süzerek, “hepinizin bilmesi gereken bir şey var:

Sayfalar: 1 2 3